Yıllar önce bir köşe yazısında okumuştum…
“Bizlerin de çok yoksul günleri oldu.
Gecekondularda büyüdük.
Aç yatmayı da biliriz, üşümeyi de.
Ama bir kez olsun, "Nerde bu devlet?" diye haykırmadık.” Diyordu bir yazarımız.
Ve sessiz çığlık olarak ve devam ediyordu “Çünkü haykırmamıza müsaade etmediler. Boğazımızı sıktılar...”
Yazarımız çok haklıydı...
Çünkü;
Devletin bizler için olmadığını, çok küçük yaşlarda öğrendik.
Bizim çocukluğumuz ve gençliğimiz hayali ihracatçı yeğenlerin korunduğu, muteber ailelerin zengin edildiği yıllarda harcanmakla geçti... Ve biz sadece yürüyerek yolları aşındırdık.
Sonra okuduk adam olduk, hayata atıldık.
Hayata mı atıldık, hayattan mı atıldık bilemiyorum.
Sonra öğrendik ki, “bal tutanlar parmak yalıyormuş.”
Bal çanağına dalanlar; hanlar, hamamlar, gemiler, rezidanslar, villalar, kasa kasa para sahibi oldular.
Bizim gibilere de sadece devletten bir şey beklememek kaldı.
Çünkü bize haram karşısında eğilmemeyi öğrettiler.
Biz sadece su içmek için çeşmelerin başında eğilirdik. Haksızlığa, adaletsizliğe boyun eğmemeyi o zaman öğrendik.
Bugün seçim meydanlarındaki yalanlara inanmıyorsak,
Bugün siyasi baskılara karşı durup, demokrasinin var olmadığını haykırıyorsak,
Hukukun olmadığı bir ülkede, yetimin öksüzün hakkını yiyerek zengin olanları, "Allah'ın adaletine" havale ediyorsak
Ve hala devletten hiçbir şey beklemiyorsak, sebepsiz değil.
Çünkü biliyoruz ki bizim gibi ülkelerde, devlet de bizden yana değildir.
Bu derin yalnızlığımızdan dolayıdır ki; televizyon dizilerine ve futbol maçlarına gösterdiğimiz tepkinin zerresini, haksızlıklara karşı gösteremiyoruz. İşsiz gençlerimizin kararan hayatlarını görmüyoruz bile.
Neler kaybettiklerimizin farkında bile değiliz.
Nasıl olsa “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” diyoruz değil mi?
Bak kardeşim o yılan seni öyle sokmuş ki, ekmeğin bile elinden alınmış.
Paran pul olmuş.
Çarşı Pazar cehennem olmuş.
Evinde elektrik ve doğalgaz kullanmaktan korkar olmuşsun.
Ölümü görüp sıtmaya razı edilmişsin.
Artık kimse inkâr etmesin!
Hepimiz hu haksız düzenin suçlu tanıklarıyız.
Evet, ben bu ülkede çok şeyler gördüm. Sizler de gördünüz.
Aydınlık günler, karanlık günler.
Kabul edelim ki; çocuklarımızı yıllarca "Güzel günler göreceğiz çocuklar" şarkısıyla umutlandıran bizlerdik.
Yaşatamayan da bizler olduk.
Onlara bu umudun karşılığını veremedik.
Kapkaranlık bir ülke bıraktık.
Çocuklarımız gelecekten korkuyor,
Adaletin kişiye göre uygulandığı,
Şiddetin ve korkunun zirve yaptığı,
Anaların yoksulluk karşısında feryat figan ağladığı
Ama bunları kimselerin duymadığı bir ülke olduk!
Tüm bunlara karşın ne mi yapıyoruz?
Sadece seyredip, her şeyi birkaç saniye sonra unutuyoruz.
Tüm bunlar ne zamana kadar sürecek biliyor musunuz?
Size dokunmayan yılanın size dokunduğu güne kadar…