İSMAİL AKYILDIRIM
Ne söylesem,
Neye sussam?
Ovaları dağları vadileri, denizleri yazsam,
Nereden haberleri olacak?
Geçmişi anlatsam, geçmiş geçmişte kalmıştır…
Dünü hatırlamak bile istemez çoğu zaman insan.
Yarını yazamam…
Çünkü henüz yarın olmadı ki,
Susacak olur isem, kabul sayılır, ret ettiğim her şey.
İtaat etmiş olurum,
İsyan ettiğim her şeye karşı!
Zulüm olur bazen susmak, sesini çıkarmamak…
Bazı zamanlar dayatmak, direnmek istiyorum beynime,
Düşüncelerimi susturmak adına…
Ne yaparsam yapayım, düşüncelerim hep galip geliyor.
Neyi yazayım diye usumu zorlarken saatlerce, kafamda artçı depremler oluşuveriyor…
Hayatın zorluklarını yazayım dedim.
Herkes biliyor zaten.
Söz gümüş, sükut altın...
Yüreğim gümüşten yana her daim.
Yazarsam, yazdıklarım, söyleyeceklerim düşer mi tarih kitaplarına dip not olarak?
Ben gerçekleri yazdım diyor gönlüm, siz inanmasanız da…
Ben okuduklarımı, bildiklerimi, gördüklerimi yazdım!
Omuzlara karabasan gibi düşen yoksulluğu,
İş olmayınca, defi defterini toplayıp, doğduğu toprakları terk edenleri,
Her gün kazan kaldıran dar gelirliyi…
Bir dert ile uyuyan, sabahları bin dertle ile uyanan,
Alacağı vereceğini karşılamayan,
Maaşına gülünç zam verilen emekliyi, memuru, işçiyi, işsizliği, gençleri yazdım...
Ve binlerce insanı!
Bugün ne yazayım diye kara kara düşünürken,
Klavye ye bir dokundum bunlar döküldü elimden…
Uzun uzadıya düşündüm de,
Benim için,
En güzelini Fuzuli söylemiş…
Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil!