…444 nolu telefon uzunca çalar
İSMAİL AKYILDIRIM
İnce sesli bir bayan bankadan aramaktadır.
Ödenmesi gereken kredi kartı bilgisi verip, tarihi ister.
Adam, çaresizlikten, yalandan da olsa, bir tarih vermek zorunda kalır.
Mini mini küçük esnaf…
Dükkan kirası için akrabasından ödünç para ister.
Akraba o parayı verir…
Kira ödenir,
İlk ay dolmadan akraba parasını geri ister.
Emekçi, çalışkan, üreten işçi yani asgari ücretli…
Evinde boşalan mutfak tüpünü değiştirmek ister.
Ay başıma kadar iki tüp borçlu kalır.
Öğrencilerimiz…
Geleceğe hazırlanan gençler,
Fiyatı ucuz olan tavuk dürümün, ince hesaplarını yaparken,
Toplu taşıma ücretine yapılan zam, hepsinin planlarını alt üst eder… Yaptığı eylemi kale bile alan olmaz!
Vefalı ev kadınlarımız…
Gün paraları bile, günü kurtarmaya yetmiyor.
Lahana sarması, yaprak dolmasının yerine,
Patates türlüsüne talim etmekteler.
Var ise azıcıkta tel şehriye çorbası!
Küçük, lakin bilgili sanayi esnafımız…
Ben onlara arabaların doktoru derim.
İşsizlikten atölyede tavla oynamaktan,
Yıldız anahtarla civata sıkıp, kaput düzeltmeyi unutmuş vaziyetteler.
De hadi onları da geçtik…
Gelelim,
Emeği üzerimizde çokça olan köylümüze…
Sap, saman, ot dertlerin ağa babası, yedek parça lastik ise cilası…
Neylersin, devir artık çiftçi kredisi zamanı. Şimdi al, hasatta öde!
Ödeye bilirsen eğer...
Bütün bu yaşananlara ise, sadece “hayat işte” deyip geçiştiriyoruz.
Daha önceleri de yazmıştım,
Herkes yaşantısından memnun demiştim...
Yazmak, çizmek, söylemek nafile işler.
Voltaire’nin şu sözünü çok severim…
“Söylediklerini kabul etmeyebilirim; ama söyleme hakkını ölünceye kadar desteklerim.”
Söyleme hakkım, bundan böyle de ebediyete kadar devam edecek.
Bu benim en doğal hakkım...